Sosyal Kaygı

Sosyal kaygı ifadesi ilk kez Pierre Janet tarafından 1903’de kullanılmış ve sonrasında Marks tarafından 1970’de klinik bir sendrom olarak tanımlanmıştır

Klinik Psikolog Tuğba KOÇ

7/14/20243 min read

Sosyal Kaygı

Sosyal kaygı ifadesi ilk kez Pierre Janet tarafından 1903’de kullanılmış ve sonrasında Marks tarafından 1970’de klinik bir sendrom olarak tanımlanmıştır

Güncel tanı kitabı olan DSM V’e göre sosyal kaygı, kişinin başkalarınca değerlendirilebilecek olduğu bir ya da birden çok toplumsal durumda belirgin bir korku ya da kaygı duymasıdır.

Yapılan araştırmalara ve elde edilen verilere göre sosyal kaygının bir rahatsızlık olarak ortaya çıkması erken ergenlik dönemlerine dayanmaktadır.

Sağlıklı sosyal ilişkiler insan yaşamında önemli bir yere sahiptir. Neredeyse bütün insanlar yaşamlarını diğer insanlarla ilişki içinde geçirirler

Ergenlik döneminde bu sosyalleşme süreci belirgin bir hale gelir. Sosyalleşme süreci içerisinde olumsuzluklar yaşayan bireyler, sosyal ortamlardan kaçınmak isteyebilirler. Ergenlik döneminde sosyalleşme isteğinin yoğun olmasına rağmen bu kaçınmalar kişinin hayatını olumsuz yönde etkileyebilir.

Benlik bilincinin bu dönemde artması nedeniyle ergen bireyler olumsuz değerlendirilmekten, eleştirilmekten, beğenilmemekten ve istenir olmamaktan son derece rahatsızlık duyarlar. Olumsuz değerlendirileceğini ve sevilmeyeceğini düşünen birey bu sebeple kendini izole edebilir. Özellikle ergenlik döneminde sosyal yaşantıdan izole olmanın ruhsal sağlık açısından birçok olumsuz sonuçları bulunmaktadır.

Bireyler, yaşamlarının ilerleyen dönemlerinde de bu kaygıyı duymaya devam edebilir ve sağlıklı sosyal ilişkiler geliştirmekte zorluk yaşayabilirler. Bunun sonucunda da akademik başarı, iş hayatı, sosyal beceriler gibi önemli noktalarda olumsuzluk yaşamaya devam edebilirler.

Sosyal kaygısı olan bireyler toplum tarafından genellikle utangaç, sessiz, içe kapanık olarak tanımlanırlar

Çekingenlik ve sosyal kaygı ayrı kavramlardır. Her birey sunum yapmaktan, topluluk önünde konuşmaktan, yeni biriyle tanışmaktan çekinebilir ancak bundan kaçınmazlar.

Sosyal kaygısı olan bireylerde ise kaçınma davranışları görülür, değerlendirilecekleri ortamlara gitmek istemezler. Dikkat odağı olacakları her ortamdan rahatsızlık duyarlar. Arkadaşlık ilişkileri kurmakta ve sürdürmekte güçlük çekerler.

Okul hayatlarında ise tahtaya çıkmak, sözlüye kaldırılmak, sunum yapmak onlar için son derece kaygı vericidir ve bu durumu yaşamamak için o günlerde okula gitmekten kaçınabilirler. Ders sırasında sorulan sorunun cevabını bilseler bile söz alıp cevap vermekten çekinebilirler. Bu nedenle akademik başarılarında bir düşüş görülebilir.

Sosyal kaygının varlığından söz edebilmemiz için ise bazı kriter ve belirtiler yaşanıyor olması gerekmektedir

Bunlardan bazıları;

İnsanların kendisini izleyebileceği ve eleştirebileceği ortamlarda bulunmaktan belirgin düzeyde korkmak,

Korkulan sosyal durumlarda anksiyete atağı geçirmek,

Kaçınma davranışı (sosyal ortamlara girmemek, arkadaş davetlerine katılmamak, sunum yapmamak için okula gitmemek vb.) geliştirmek,

Korkulan durum kişi için mantık dışı da olsa engelleyememesi,

Kaygı sırasında kendine yönelik dikkatin artması (sunum yaparken sesim titreyecek mi, yanlış bir şey söylecek miyim, insanlar bana gülecek mi, duruşum çok mu kötü, elim titriyor mu),

Performans gösterilmesi gereken durumlarda veya sosyal ortamlarda çarpıntı, terleme, titreme, yüz kızarması gibi belirtilerin yaşanıyor olması gerekmektedir.

Sosyal kaygının gelişmesinde hem çevresel hem de genetik faktörler rol oynamaktadır

Çevresel faktörler açısından özellikle anne baba tutumları sosyal kaygı açısından belirleyici faktör olabilmektedir. Özellikle hali hazırda utangaç mizacı olan çocuklara olumsuz tutum sergileyen anne ve babalar sosyal kaygıyı tetikleyebilmektedir.

Aile içinde saldırgan, cezalandırıcı, mükemmeliyetçi, eleştirel, kıyas, aşağılama, alay edilmesi vb. gibi durumlar yaşayan çocukların yaşantılarının ilerleyen dönemlerinde sosyal kaygı geliştirme olasılığı yüksektir. Bu nedenle ailelerin yaklaşımı çok önemlidir.

Erken yaşta sosyal kaygı açısından önlem almak için ailelerin yapması gerekenler

Çocuğun sosyal yaşantısını geliştirmesi açısından destekleyici olmak,

Arkadaşlık kurması için teşvik edici ve cesaretlendirici tavır sergilemek,

Çocuk için sosyal ortamlar hazırlamak (eve misafir davet etmek, yaşıtlarının bulunduğu etkinliklere götürmek),

Okul öncesi eğitimine önem vermek ve imkan varsa mutlaka kreşe göndermek,

Çocuğa karşı katı tutum ve tavırlar sergilemekten kaçınmak,

Çocuktan gerçekçi olmayan beklentiler içine girmemek,

İnsanların içinde veya aile arasında küçümseme, kıyas ve dışlamaktan kaçınmak.